7/06/2008

Sürgündeki Tanrıça/Levent İşbilen

"Bir bosluk birakip gidenler vardir.Tek bir tugla eksilmemistir icinde, tek bir tugla yerini bile degistirmemistir ama bir bosluk, durup durduk yerde, apansiz, öncesi olmayan bir bosluk belirir.Ne diyecegini bilemezsin, duyduklarin anlamsiz söz yiginlari gibi, dizi dizi bos süt siseleri gibi.."

_ölümlünün Güncesinden_




Anlatacaklarim herhangi bir zaman ve yerde yasanmistir.Öncesini ve sonrasini önemsiz olaylar yigini gibi gölgede birakan, anlamini gecmis ve gelecekten daha cok icinde tasiyan olaylardandir..Ayri ayri yönlere giden bircok tren yolunun kesistigi önemli, büyük garlar vardir, kalabalik, parlak, gürültülü. Trenler gelir, trenler gider.Hep bir kosusturmaca, ivecen, gec kalmis insanlar yasar bu garlarda, gecici olduklarini bilen.İvecen adimlari da bundandir, geciciliklerinden.Ben bu garlarin az sayidaki kalici insanindan biriyim.Bir trenle gelmistim buraya, aktarma yapacaktim.İvecendim, öbürleri gibi, indi bindi sirasinda yitmekten de korkuyordum sanirim ama yittim.Binecegim treni bulamadim, hic bir trenin numarasi tutmadi, kalakaldim.Bircok tren geldi gitti, gelenlerle kücük umutcuklar, gidenlerle koca koca cökkünlükler yasadim.Sonra alistim, bekleme salonlarina, insanlarin tren pencerelerinden güvenlikli, huzurlu bakislarla beni süzmelerine.Bekleyen bir adamdim onlara göre.Bazilari bircok kez gelip gectiler, beni bellediler.Hep bekler olmam onlara garip gelirdi, bakislarindan belliydi bu, onlara da alistim, hatta kimiyle dost bile olduk.Kücük molalarda hos sohbetler paylastik.Uzun bir zaman bekleyisimin sonlu oldugunu düsündüm, beklemeye alistigim zamanlarda da sürdü bu yanilgim.Birgün trenimin gelecegini, uzaklarda, kücük bir kasabada beni bekleyen yasantiya ulastiracagini düsünürdüm. Bu düsünüs beni mutlu kilardi, hem de huzursuz.İcimde anlamlandiramadigim celiskiler yasardim.Kücük molalarda edindigim dostlar beni ilgiyle dinler ama anlamazlardi, anlattiklarim bir zaman sonra sikardi onlari, yüzlerinden anlardim. O zaman birakirdim onlar anlatsin. Bana gectikleri yollari, gittikleri kasabalari,yasantilari anlatirlardi. Bilmezdim bir trende nasil yol alinir, zaman nasil gecer, kasabalara, sehirlere nasil girer tren, kasabalarda, sehirlerde nasil yasanir.İyi, hos, güzel olmali diye düsünürdüm, onlara öykünürdüm. Bir trenin pesine takilip yol alirdim ama ne bileyim, trenlerdeki insanlar beni kolay kabullenemezlerdi. Garlarda, kücük molalarda sohbetimi hos bulanlar nedense tren yolculuklarinda sıkılırlardı, rastladiklari ilk durakta itiverirlerdi asagi, yoksa ben mi atlardim onlara sıkıntı verdigimi görüp. Ne bileyim bir seyler olurdu iste, fazlalarimiz eksiklerimiz öylece kalirdi, birbirlerine yabanci. Buna da alismistim, iki üc duraklik kücük tren yollarina.

Artik gardan öncesini pek rahat animsamadigim, anilarin birbirine karistigi, yasanmisliklrin öncesinden ayri tatlarla algilandigi, yanilgilarin oldukca cogaldigi günlerde oldu anlatacaklarim.O bir sonbaharda cikti geldi ya da ben onun yasadigi ülkenin sinirlarina ulastim, sinirlari gectim...Tren yollarinin kesistigi gar tümüyle benim uydurmam, öyle bir gar yok, yarattigim, kurguladigim ve anlattigim bir düslem yalnizca...

Dedigim gibi bir sonbaharda karsilastik.Bomboslugunu yeni anlamis/anlamak üzre olan insanlardan biriydim.Onun hüzün irmaginin sularindan gecmis bakislari vardi.Ürkü veriyordu.İnsansi dünyaya iliskin hic bir istem göremiyordum onlarda, gözleri hüzünlü bir bosluga aciliyordu. Hic bir sey saklamiyordu, cünkü saklayacak hic bir seyi yoktu, yalnizca hüzün ve bosluk. İcimin bir yansimasini gördügümü cok sonralari ayrimsadim...Uzun bir zaman karsilasmamizin bir rastlanti oldugunu düsündüm. Milyonda, milyarda bir olasilik, hic tanismayabilirdik.Oysa fazlalarimiz eksiklerimiz öylesine uyuyordu ki, onu ve beni toplasalar sifir olurduk, mutlak sifir, hicbir duygumuz, düsüncemiz, hatta önceki yasanmisliklarimiz acikta kalmazdi. biz birligini yitirmis bir bütünün parcalari olmaliydik, ayrilmazdan önce kararlastirmistik bulusmayi, zamani geldiginde ikimizde belirlenen yerde olduk, hepsi bu.Elbet unutkanlik eski, birbirimizi de, bulusma sözümüzü de unutmustuk.Daha cok bilincaltindan kök aldigini düsündügüm bir dürtü, bizi uyardi, bulusma yerinde olmamizi sagladi.

Huzursuzdu, aci cekiyordu, tamalanmamisligin, hep yarim kalacak olmanin acisi, huzursuzlugu..Bir gün bakislarinda kücük gizlere benzer bir umutcugun isidigini gördüm, bana bakiyordu. Asik oldum, birdenbire degil, uzun, zor, acili bir sürecin sonunda...Onun bir tanrica oldugunu, benim gibi bir olümlüye baglandiginiysa cok daha gec kavradim,hemen hemen onu yitirmek üzre oldugum günlerde.Daha cok bir oyun üzerine kurulmustu onunla paylastigimiz günler. Kiskirtilmis duygularda, bizim yarattigimiz kurallarla oynuyorduk, birbirimize hic dokunmadan gizemli yerlerimizi kesfetme oyunu . Ben onun bakislarinda ki boslugu merak ediyordum, kayip bir ülke, bir korsanin gizli kalmis bir gömüsü ya da daha baska güzel degerli seyler bulacagimi umuyordum.O benim beynimi istiyordu, beyin kivrimlarinda gezinmek, yasamin ve sonsuzlugun sirrini bulacagina inaniyordu, belki de Olymposa dönüs yolunu...Aradiklarimizi bulamadik ama cok daha baska, bambaska güzellikler yarattik karsilikli, birbirimize armagan gibi sunduk onlari, utana, cekine...Sevismemistik ki. Bu bizim ortak utancimiz oldu, pismanligimiz. O bir tanricaydi, Olympostan uzaklara, ölümlü insanlarin arasina düsmüs, dönüs yollarini yitirmis, yarali, hüzünlü, yorgun bir tanrica.Kimbilir belki Zeusun düzenbazligina,Aresin,Athenanin savas cigliklarina kafa tutmus, onlari yermis bir tanri ailesinin soyundan geliyordu, Olympostan sürülmüs, ölümlülerin arasinda yasamaya mahkum edilmis.Kücük bir serceyi gagasindan öptügünde düsünmüstüm bunlari.

"Kutsal bir varligi tutarcasina avucuna aldi onu, gözgöze bakistilar bir zaman, belki benim duyamayacagim sözler ettiler karsilikli, ayri bir zamana gidip geldiler, ne kadar sürdü bilmiyorum.Dünyadaki tüm olganüstü olaylar gibi, özensiz insanlarin ayrimsayamayacagi kücük bir anda olmustu tüm bunlar.O an her ikisinin de acikli yazgisini gördügümü söyleyebilirim, tüm gecmis ve geleceklerini ama ben ölümlü bir insanim, gördüklerimin cogunu hemen ertesi anda unuttum."
-Ölümlünün güncesinden-

Bakislarinda yakaladigim kücük umutcuk bizim cocugumuzdu. Büyüyordu gün be gün, dallanip budaklaniyor, daha derinlere kök saliyordu. Biz yeni yeni güzellikler yarattikca birbirimizden saklayacagimiz seyler cogaliyordu. Gözbebeklerinin ardinda ölümlülerin bilmedigi, tanimadigi öyküler ardlarinda hic bir iz birakmaksizin yasaniyordu.Yazgimi, onun yazgisini bilemezdim, ama o biliyordu.Yazgilarimizi animsadiginda,onu ilk tanidigim zamanlara özgü hüzünlü bosluk gelip yerlesirdi bakislarina, beni yasa ve aciya bogardi.Bana anlatmazdi ama ben anlardim, yazgilarimiz bizi ayri yer ve zamana sürecek.Zoraki bir gülümseme yayilirdi yüzüne, gözlerinden bir damla yas süzülürdü.Bazi zamanlarda yazgilarin degisebilirligine inanmak isterdik, inanirdik.Cocuksu bir sevince birakirdik yüreklerimizi.
Yine yazgilarimizi konustugumuz, onun hüzünlü bir bosluga sigindigi günlerden birinde, onu öptüm...


"Efsunlamis bir gündü.önce hafif tatli, sürükleyip götürücü bir ezgi yayildi, bir filütten cikabilecek en mükemmel seslerin bir oldugu ezgiler gibi.O daha bir güzellesti, doganin tüm renklerinden süzülüp gelmis gibi.Biz sevginin cocuklariydik, bizim günümüz gelmisti.Dünyanin tüm sevgi, güzellik tanrilarina, tanricalarina sarap sunduk, adak adadik. hepsi ama hepsi yüzyillarin ötesinden, yeniden yasanacak bir sevgi günü icin, ona tanrisal güzelliklerini katmak icin kalkip gelmislerdi.Yüzlerce, binlerce, kücüklü, büyüklü tanri, tanrica, sanatcilar, acilarin yokluklarin degisik kültürlerin icinden, onlari birlestiren tek bir inanc icin, sevgi icin kalkip gelmislerdi.Duyan yürekleri bir kilmak icin, efsunlanmis ezgilerin esliginde dans basladi, ezginin akisina biraktik kendimizi.Yükselip alcalan,ucan, yüzen, yürüyen bir ezginin akisina..."

-Ölümlünün güncesinden-

Levent İşbilen

Hiç yorum yok: